Yazmak için teklif getiren arkadaşlara, okumayı ve yazmayı hobi edinmiş biri olarak olumsuz bir cevap vermeyi doğru bulmadım. Lakin içinde bulunduğumuz koşullarda neyi, nasıl yazmalı sorusunun cevabını muhasebe ederek arasinsesi.com sitesinde yazmaya karar verdim.
Kuşkusuz yazılacak çok şey var ama bütün bunları, sorunların doğru anlaşılması ve çözümlerine gidecek yolun taşlarını döşemek babından doğru bir format ve dil içinde anlatabilmektir esas önemlisi…
21. yüzyılda yaşayan fertler olarak dünyadaki gelişmeleri anında izleme imkanına sahip olduğumuz için kendimizi şanslı hissederiz. Fakat bu gelişmeleri anında izlemek farklı, anlamak ve çözmek ise çok farklı şeyler…
Günümüzde yaygın hale gelen internet haberciliği ve gazeteciliğine bu zaviyeden bakmakta yarar olduğu kanaatindeyim.
İnternet siteleri ağırlıklı olarak gayet tabi ziyaretçilerine gelişmeleri aktarmakla meşgul, ama aktarmak yetmiyor bir yerden sonra.
Yapılması gereken; bütün bu gelişmeleri aynı zamanda doğru anlamayı da kolaylaştıracak şekilde sunabilmektir.
Bu nedenle, olup-bitenleri belli odakların veya hakim anlayışların ötesine geçerek ‘’objektif’’ bir biçimde sunabilmek ve aynı anda kendi değer dünyanızın kriterleri bağlamında olması gerektiği gibi yansıtabilmek önemlidir.
Sözgelimi, bugün bütün dünya güçlerinin üzerinde inceden inceye düşündüğü etnik, mezhebi veya ulusal menşeli sorunların çok yakıcı bir zaman boyutu içinde yaşıyoruz. Ortadoğu’daki gelişmelerin, hem yaşadığımız zaman diliminde hem de gelecek de toplumsal ve siyasal kaderimizi biçimlendirme noktasında belirleyici olduğunu yeterince fark etmişsek bundan sonraki sürecin, kendimizi ilgilendiren boyutuyla öznesi olabilmemiz mümkündür; fark etmemişsek nesnesi ve mağduru olmamız kaçınılmaz hale gelecektir.
Bilgi çağında yaşıyor olmamızın kendi başına bir değeri yoktur. Bilgi çağında bilgiyi sağlıklı ve seçici yöntemlerle elde etmemiz ve ahlaki temelde kullanmamız önemlidir.
Ahlaki temelde kullanılan bilgi; bir yanıyla gerçekliğin kendisine yakınlaştırırken insanı, aynı zamanda onu sorumlu ve özgür davranan bir birey(indivüalite) konumuna çıkarır.
İnsanlık tarihinde hep olduğu gibi; tıpkı bugün de bir dönemden başka bir döneme geçişte iktidarların bilgiyi manipüle etme stratejileri, medya aracılığıyla yaygın olarak kullanıma sokulur. İktidar aygıtları açısından bu durum kendi faydalarına olduğu müddet herhangi bir sorun yaşanmamaktadır. Ne zamanki konsept değişikliği kendi çıkarlarına aykırı bir durum doğurur; işte o zaman da düne kadar hiçbir etik ölçü ve sorumluluk duymadan sarıldıkları o zehirli dili ve bilgiyi manipule etme anlayışlarını değiştirirler. Bu kez karşı taraftan manipülasyon ve haliyle dezenformasyon sürecini başlatırlar.
Küreselleşme sürecinin, medya ve iletişim alanındaki tekelciliği kırmaya internet aracılığıyla imkânlar sunması kanaatimce olumludur. Ne var ki, modern dünyada medyanın tahakküm edici ve bilgiyi manipüle ederek beyinleri kirleten, ruhları adeta esir alan dilin ‘’söylemin’’ iflah olmaz mantığı; anlamı bulanık ve imkansız hale getirmekten başka bir işleve talip olmadığından, yozlaşmanın derecesi ve vahameti kat be kat artmaya devam etmektedir.
İçinde bulunduğumuz zaman diliminde bir yandan ''gerçekliğin'' kendisi üzerinden kıyasıya bir kavga sürerken her alanda, diğer yandan gerçekliğin dönüştürülmesi, olduğundan farklı bir biçimde formatlanarak gösterime sunulmasının altında sıkışmış bir medeniyet anlayışıyla buna bağlı hem makro hem de mikro planda iktidar kaygıları yatmaktadır. Bertaraf edilmesi gereken tehlike, her zaman bu anlayışlara göre ‘’Pazar oluşturmaya engel teşkil edecek otantik değerler ve birleştirici kimliklerdir.’’
Bu nedenle çoğu kez siyasi sahnelerde sergilenen o birleştirici dil ve retorik sadece sözde kalıp, özde mevzubahis değildir. Kaldı ki egemen dünya siyasası ve küresel aktörler için coğrafyamızda ve etrafta olup-bitenler asla birleştirici bir dil üzerinden temelden ele alınmaya gelmez. Böyle bir hakikat son derece tehlikeli ve huzur bozucudur.
Post-modern bir çerçevede bakıldığında, mahiyetsizleştirilmiş ve itibarsızlaştırılmış kimlikler ve anlatı düzeyinde tutulan soyut modeller aracılığıyla her türlü talep ve itiraz; tam da bu noktada düdüklü tencere misali patlamaya ramak kalmış havanın usulünce boşaltılmasına benziyor.
Küresel efendilerin husule getirdiği sistem, bizi bugün olabildiğince ayrıştırıcı ve çözücü bireysellik ve kimlik kavgasına mahkûm etmiş durumdadır. Bir yanınızla gurur duymanızı salık verirlerken, diğer yanınızla sizi kendi zafiyetinizin ve ezberlerinizin kölesi kılarlar. Oysa hakikate yabancı ve çağımızda da geçerliliğini tamamen yitirmiş bu ezberler, sadece onlara fayda sağlamaktadır bize değil.
Bu bağlamda bir toplumdaki her fert( aydın, yazar, sanatçı, esnaf, öğrenci vs.) çağımızda önceliğini bilgiye ulaşmanın yöntemlerine vermelidir. Bilgiye ulaşmanın yöntemlerini doğru keşfettiğimizde, anlamayı sağlayacak şifreleri kavramışız demektir. Bundan sonrası ise salt çıkarların veya anlık tatminlerin ötesine geçerek, bizi hakikate ulaştıran ve insani yetilerimizi koruyan, onu canlı tutan gerçek bilgiyle ve gerçekliğin kendisiyle buluşmak olacaktır.
Her türlü dezenformasyon ve savruluşun amansızca cereyan ettiği bir zaman diliminde, kendi özgün dinamiklerine yaslanarak, özgül bir perspektifle olaylara, hayata, insana ve dünya’ya söyleyecek sözü olan okuyuculara yeniden merhaba diyorum.
Yerellikle evrensellik arasındaki çizgilerin gittikçe inceldiği ve yok olmaya başladığı bir dönemde bizler, yerelciliğin dar ve geri alışkanlıklarına saplanmadan onun otantik ve geleneğin anlamlı nüvelerini bünyesinde saklayan yüzüyle evrensel değerleri doğru algılayan ve onlardan istifade ile ikisini harmanlayarak kendimizi yeniden inşa etme sürecine cesurca devam edebilmeliyiz.
Bunun yolu kuşkusuz özgün okumak, özgün düşünmek ve sorgulamaktan geçer.
Evet, yeniden anlamak ve anlaşılmak için…
Selam ve dua ile…
FACEBOOK YORUMLAR