Evet yine bir uçak yolculuğundan sonra Hınıs arabasına
binmeden, her zaman “GEL GÖR’de” yediğimiz cağ kebabını bu sefer “YE
GÖR’de “yedik. Gördük ki olay sadece görmek değil, yemekte lazım. Şimdi
bir çoğunuz diyecek ki ; kardeşim banane senin ne yediğinden,
yaptıklarını anlat. Yemekten sonra mahalle başının,
meşhur sokağından Hınıs arabalarına doğru yürüdük. Arabalarda her
zaman ki gibi bagajında yer olmadığı için ortaya koydukları eşyaların
üstünden atlayarak arka koltuklara geçebildik. Arabanın içi uzunca bir
zamandan beri yıkanmadığı için, her araba hızlandığında ortada dolaşan
tozlar, adeta nefes almamızı zorlaştırıyordu. Bereket versin ki, yolda
en arkada cam tarafından inen bir yolcunun yerine geçtim. Bu seferde
11-12 yaşlarındaki bir çocuk: “Abi benim başım ağrıyor, cam tarafına ben
geçeyim.” dedi. Baktım çocuğa, numara yaptığı her halinden belli.
Dedim ki: “Nöbetleşe oturacağız. Önce ben biraz oturacağım, sonra sen
otur.” dedim. “Tamam abi” dedi. Hacı Ömer’e gelmiştik ki, babasının
bağırmasıyla uyandı. Arka dörtlükte ikimiz vardık. Yer boşalınca,
benden de yer alamayacağını anlayınca uzanarak uyuya kaldı velet. Bende
arka camın keyfini çıkardım. Taa ki; şoför bağırıp: ”Oğlum sen ne
biçim muavinlik yapıyorsun, kalk milletin çantalarını ver.” diyene
kadar. Sonrasında cam tarafına o geçti nede olsa söz vermiştik.
Yıllarca Hınıs’a gitmedim. Ama nedense 3-4 yıldır sürekli bir
sebepten dolayı Hınıs’a gitmek zorunda kalıyoruz. Kalıyoruz derken,
kimi dostlarımız yanlış anlamasınlar. Hınıs’a gitmekten rahatsız
değilim. Bilakis doğup büyüdüğümüz, her caddesinde, her sokağında ,her
karış toprağında bir anımız vardır. Daha önceki, “Hınıs’a yolculuk”
yazımda belirtmiştim heyecanımı; kilise deresinden sonra bacaklarımın
fırtınaya yakalanan gemi gibi titrediğini. Yatılı bölge okulunun önünden
geçerken yaşadıklarım… Ya da karakolun önünden geçerken, gördüğüm
işkencenin, ya da hastaneye giderken Hipokrat yemini eden bir doktorun
darp izi yoktur yazısı… Hepsi birer film şeridi gibi gözümün önünden
geçmişti. Ama nedense bu sefer kilise deresine geldiğimde gördüğüm
yatılı bölge okulunun su kulesi, karakolun önünden geçerken gördüğüm
işkencenin yada doktorun darp yoktur yazısı aklıma bile gelmedi. Hiç mi
hiç heyecanlanmadım. Ama Hınıs’ın girişindeki tabelada yazan; “Hınıs
Nüfusu: 9.800” yazısını gördüğümde bir burukluk yaşadım. Sonrasını
anlatmaya gerek var mı bilmiyorum. Gerçi ben bu
sefer Hınıs’a gittiğimde her şeye hazırlıklıydım. Biliyorum ki; 20 yıl
önce bıraktığımız şehir merkezi; aynı şehir merkezi, aynı
dükkanlarıydı. Değişen ya sahipleri değişmiştir ya da tanımadığımız
yüzler bakıyordur. Tabi bu arada Hınıs’ta hiç mi birşey değişmedi?
Tabi ki değişen şeyler de vardı. Hınıs’ın girişinde bir hastanenin
yapılması, hemen yanında Fesih CIGAL’ın yaptığı konutlar, şehir
merkezine doğru geldiğimizde Sevgili Suat MEHMETHANOĞLU’nun yaptıkları
binalar ve sevgili Mahmut ABİŞ ve kardeşlerinin yapmış olduğu bina
Hınıs’a ayrı bir görsellik kazandırmıştır. Umarım bu yapılaşma şehir
merkezinde de olur. En azından şehrin görselliği değişir. Her ne kadar
yediğiniz içtiğiniz sizin olsun diyorsanız da, yıllar sonra pasajda
sevgili Nihat kardeşimin yerinde içtiğimiz çay keyfi sonrasında; Sevgili
Mahmut bey, Nihat bey, Suat bey ve Adem beyle beraber gittiğimiz eski
Başaranlar Kahvehanesi şimdi restaurant olmuş. Yiyip yememe konusunda
tereddüt etiğim döner harikaydı. Demek ki; sadece görmek yetmiyor,
yemekte lazım. Sanırım kaymakamlığında desteği ile açılan bu yer Hınıs
için harikulade bir yerdi. Ha bu arada kaymakam da
değişmiş. Gerçi kimi sitelerde kimi arkadaşlarımız yeni gelen
kaymakamı yere göğe sığdıramıyorlar. Ancak Allah aşkına birileri bana
gelen bu kaymakamların Hınıs’a neler yaptığını bir anlatsın. Tabi biz
demiyoruz ki, git belediye sınırları içindeki yerleri yap. Sağ olsun
Sayın Belediye Başkanı Enver TAÇYILDIZ fazlasıyla yapıyor. Gözü gibi
bakıyor Hınıs’a gözümüz arkada kalmıyor (!) Bizim derdimiz belediye
sınırları içine girmeyen İlçe Özel İdareyi ilgilendiren köylerin; su,
yol ,kanalizasyon olayına kaymakam beyin el atması. Ben bir şeyi merak
ediyorum. Yaklaşık bir yıldan beri Hınıs’ta olan sayın kaymakam bey,
kaç kere Meydan'a, Hayran’a, Güzeldere’ye, Kaleci’ğe, Saltepe’ye ,
Çiçekli’ye, Dikme’ye Ilıcağ’a gitmiş. Dağ köylerine yani Başköy’den
yukarı çıkmış mı? Sayın kaymakamdan bir ricam olacak. Lütfen makam
arabanıza bindiğinizde Parmaksız’dan sonraki patika yolu 19-20 km olan
Hayran’a ne kadar zamanda gidebileceğinizi söylermisiniz? Ya da kaçıncı
vitesle gidebilirsiniz? Onu merak ediyorum. Bu arada
her zaman olduğu gibi Hınıs’ta kendimizi kendi evimizde hissetmemizi
sağlayan değerli dostum Mahmut bey ve ailesine sonsuz teşekkürlerimi
sunuyorum. Gıyabında tanıştığımız ancak şifahen ilk defa gördüğüm Suat
bey’e Nihat bey’e yakın ilgi ve alakasından dolayı teşekkür ederim.
FACEBOOK YORUMLAR