Nihat GÖKSU

Nihat GÖKSU


Günü mü Kurtarmalıyız? Yarını mı Düşünmeliyiz?

11 Ekim 2011 - 10:51

 
Hani Ömer Hayyam diyor ya…
Bir elimde şarap, bir elimde kuran
Bir tarafımız helal, bir tarafımız haram
Şu yarım yamalak dünyada
Ne tam kâfiriz ne tam Müslüman


      Oruç tutar Ramazan bayramını kutlarız. Yılbaşı gelir noeli kutlarız. Yılda bir gün anneler günü, babalar günü, kadınlar günü, sevgililer gününü kutlarız. Ha buna birde son dönemde sıkça konuşulan Hınıslıların festival günü olsun isteyenlerimizde yok değil. Bir yabancı gibi değiliz. Bu hemen her alanda böyledir yaşamımız. Biz Asyalılar, Avrupalılar gibi değiliz. Açlık, yoksulluk ve kıtlık yaşadığımız için elimizdekilerle yetinmek ve şükretmek öğretilmiş bize. Askere gidenlere sıkıca tembih edilir çok uyanık olma ya da çok sessizde olma dememişler miydi büyüklerimiz. Derken kapılarımız Avrupa’ya açıldı Alamancılarımız oldu, kültürel alışverişlerimiz oldu. Bütün bunlarla farklı bir Türk toplumu yaratılmaya çalışıldı. Birazda yardıma ve korumaya muhtaç bir toplum olduk. Bütün bunlar beraberinde duygusal toplum olmaya başladık birazcık güven duyduğumuz birine baba bacı demeye başladık. Süleyman Demirel’e yıllarca baba deyişimiz bundandır. Şarkıcı Müslüm GÜRSES’e baba dedik, Ferdi baba, Orhan baba, Tansu bacı, dedik. Düşünsenize Avrupa’da birine baba deyişiniz ne kadar komik olur değil mi?
 
      İşte bütün bunlar yetiştirme tarzımızda eklenince ortaya garip davranışlar çıkmaya başlıyor. Enseye şaplak atan arabanın sinyal lambasını kullanmayıp ele geç kardeşim geç işareti yapan elimizde tespih sallayarak ortalıkta dolaşan ceketi omzumuza atıp ayakkabıların arkasına basan, hafif gövdemizi ileri alıp iki kolumuzu yana sallayarak ahkâm kesen garip bir milletiz biz. Yakın zamanda Hınıs kokuyor diye bir yazı yazdım kimi hemşerilerimiz  “hayır kardeşim dediler. Hınıs’ın neresi kokuyor nerden çıkarıyorsun amacın ne senin?” kimileri yav kardeşim Allah aşkına sen memlekete gidiyorsun memlekette kaldığın süre içinde kaç kere Hınıs’a gidiyorsun yâda ne kadar süre kalıyorsun bırak Hınıs kokuyorsa koksun ya da hasta hayvan eti yiyorlarsa yesinler ya da fırıncın eli neresinde olursa olsun. Hınıslılar bunu kabul ediyorsa sana ne oluyor. Kimi hemşerilerimiz hakaret boyutunda yorumlar yazdılar. Bunların hepsinin başımızın üstünde yeri var.
 
     Birazcık duyarlı olan her bireyin yaşadığı ya da yaşamış olduğu yere karşı sorumlulukları olduğunu düşünüyorum. İşte bu noktada bireylerle arasındaki çıkarcılığı bir taraf bırakıp, insan olabilmenin vasfını taşıması gerekir. Teşbihte hata olmaz aksi takdirde insanların hayvanlardan farkı kalmaz. Böyle insanların yaşamından ortaya çıkan ortak sonuç, insanlar hayvan gibi yetiştirilirse hayvan gibi davranılacağı ve insan olmayı öğrenirken insan gibi duyumsamayı ve insan gibi sevmeyi de öğrenir. Sevgi öğrenilen bir duygudur. Toplum bilimciler, ruhbilimciler, insanbilimciler (antropologlar) söyledikleri ile bizim zıt olmamız bu konudaki eksikliğimizi daha çıplak ortaya koyuyor. Deneyimli insanlar olarak kuskusuz her şeyden bir tek şeye;  değişime inanmalıyız ve böylece bulunduğunuz yeri beğenmediğiniz halde eleştiremiyorsanız asıl sorun oradadır. Şüphesiz her olayın kendine özgü koşulları çerçevesinde düşünülmesi gerekiyor. Sevgili Özgür Özkan’ında söylediği gibi artık şu klişeleşmiş laflardan kurtulmak gerekir. Hınıs Malatya ile birlikte ilçe olması ya da olmaması tartışma konumuz değil. Dün geçti, yarın çok geç bugün var gelin ne yapmamız gerekiyorsa herkes kendi çapında bir şeyler yapması gerekir.




     Yazar Çetin ALTAN insanların karşısındakilerden   ne beklediğini veciz bir şekilde ifade etmişti yılar önce.  İster yakınındakiler olsun ister uzağında olsun insanların odaklandıkları şey kendilerine karşı yapılan davranışın ne şekilde olacağıdır. Tüm insanlar fevkalade bir muameleye mazhar şahıs olmak isterler. Ben uzun süreden beri siteyle uğraşıyorum. Derdimiz ne Hınıs’ı nede Hınıslı bir hemşerimizi hedef alıp kötülemek değil; elbette   eğer sitede yazıyorsak ve bu sorumluluğu alıyorsak  her yazar arkadaşımızın  yaşadığı yere karşı sorumluluğu olduğunu  düşünüyorum.  Buda gördüğü ya da yaşadığı bir durumu objektif olarak okuyucuya ulaştırmak olmalıdır.
 
 

    Bir gün yüksek bir kayalığın üzerinden, bir kartal yuvasından; kartalın yumurtası yuvarlanarak kayalığın dibindeki çiftlikte kuluçkaya yatan tavuğun yanına kadar gelir. Kırılmamış bu yumurtayı gören anne tavuk bunu kendi yumurtası sanarak onu da diğer yumurtalarının arasına alır. Arada zaman geçer tüm civcivler gibi bu kartalda yumurtadan çıkar. Tıpkı diğer civcivler gibi oda bağırmaya “cik cik “demeye başlar. Tam bir tavuk gibi yetiştiren kartal, günün birinde kafasını kaldırıp gökyüzünde uçan kartalları görür ve iç geçirir. Düşünmeye başlar ve der ki “keşke bende bu kartallar gibi uçabilseydim!”Sonra kendine aman sen ne diye böyle düşünüyorsun, sen bir tavuksun ve uçamasın… Birçoğumuz kartal olmasına karşın yeteneklerimizi keşfetmeyip,  farkında olmadan bir tavuk gibi yaşarız.
 
 
 
 
 
 
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 6 Yorum
  • RAGİP
    13 yıl önce
    keşke bırak kartalı bazıları horoz gibi olabilseler o zaman hınısın yapısı değişir.tavuk ve kartal güzel bir örnek yazarlık doğruları yazmaktır yoksa sistem adamı düzen adamı olmak en rahat şeydir.biz sözünün eri saygılı efendi delikanlı adam olanı severiz..
  • melik kızıltaş
    13 yıl önce
    cemil meriç diyorki: Fikrin köpek gibi kovalandığı bir ülkede ,fikir adamının yetişmesine imkan yoktur.
  • Muhsin Hazar
    13 yıl önce
    Sürü psikolojisi' insanin bir yerlere ait olma ihtiyacinin en asiri ucudur.Yetmedigimiz yerde,kendimizi tanimladigini sandiginiz topluluklara karisinca bir sey oldugunuzu sanirsiniz..Sevgili Nihat ,üzerinde düsünülmesi gereken ve ait oldugumuz toplumun güzel bir analizini resmederken kendi bilgi ve gözlemlerinden hareket ediyor ve kendisini farkli kilan da bu yanidir.Yani varolan ezberlenmis dünceleri aktarmiyor ,aksine kendisine ait düsünceler üretiyor .Yüregine saglik ...
  • sebahat kopal
    13 yıl önce
    sevgili nihatcim hinis kokuyo konulu yazinida okumustum cok ta beyenmistim .bu yazinida aslinda her satirda her yazida ve cümlende okadar cok seyler anlatiyosunki bunu sayfalarla bile anlatamam ama bildigim yada anlayabildigim kadariyla hayatta yasamislara ve yasayipta halen yerinde sayikliyanlara yada duyarli olmak gerekirken duyarsiz kalanlarami yada elinde varken imkalar yok gibi degerlendireleremi desem bilmiy<orum anlatmak istediklerin okadar acik ve netki sadece dolayli yoldan anlatsanda yada öyle demiyeyimde insanlari üzmeden bunaltmadan kirici olmadan cok seyler anlatman bazi insanlari rahatsiz etsede sorun duyarsizliklarini anlamalarindadir sitemleride bence sen bu özveriyle yazdiklarina daha fazlasini katmalisin .bu arada seni tebrik ederim bu sekilde yazilarini bekliyorum saygilar sebahat kopal
  • Abdullah AYDIN
    13 yıl önce
    Bugünü erteleyip yarınımı düşünmeliyim yoksa yarını düşünmeden bugünümü kurtarmalıyım? Sevgili Nihat kardeşin yazısını okuduğumda ,herkesin bildiği ağustos böceğiyle, karıncanın hikayesi geldi aklıma. Bir tanesi gece gündüz çalışıp yarınını garanti altına alır, diğeri ise gece gündüz saz çalar şarkı söyler..Bahar mevsimi güzel geçer ama kara kış gelir çalar kapıyı.bizim çalışkan karınca halinden memnundur.günler boyunca çalışmıştır. Hatta halen çalışmaktadır.. Gece gündüz, yaz kış farketmez ama ağustos böceğinin hali pek iyi değildir. Ne söylediği şarkılar, nede çaldığı saz doyurur karnını.gider çalar karıncanın kapısını. Karınca bin bir nazla açar kapıyı.ağustos böceği durumunu anlatır.aç kaldığını,yatacak yeri olmadığını söyler.karınca aklınca güzel bi ders verir bizim ağustos böceğine.kısaca;başka kapıya der.saz çalıp,şarkı söyleyeceğine,çalışsaydın. Kapatır kapısını. Ağustos böceği bundan ders almış mıdır bilinmez.Hatta ders alması gerekli midir o da bilinmez..Bence karıncanın bu acı öğretisinin ardından bile sazını eline alıp, şarkısına devam etmiştir. Elbet toprakta karıncanın toplarken gözden kaçırdığı,ona yetecek kadar yiyecek kalmıştır. Ne ağustos böceği sazından, şarkısından vazgeçip yarınını kurtarmak isteyecektir, nede karınca çalışıp didinmekten ne saz çalmayı nede şarkı söylemeyi öğrenecektir..Keşke hayat sadece bir tarafı seçmek zorunda bırakmasa bizleri.. Ben yaşadığım anları seviyorum. Hemde çok. Her ne olursa olsun.Acı yada tatlı, güzel yada çirkin..Yaşadığım her an dün gibi aklımda en güzel yanlarıyla..Çünkü beynim bana acı veren taraflarını çoktan sildi.Yaşadığım her güzel şeyin yarınlarda da yanımda olabilmesi için Allah'a dua ediyorum.. Bu güzel paylaşımın için seni kutluyorum sevgili Nihat..
  • Sebahattin Kızıltaş
    13 yıl önce
    Değerli Nihat bey kardeşim; Sabahleyin işe geldiğimde ilk işim Hınıs Kültüre girmektir.Bu günde aynı şeyi yaptım.Değerli kardeşimin içini döken yazısını okudum.Şöyle bir arkama yaslandım ve düşündüm.Kardeşimin dedikleri doğrumu?Evet doğru.Haklı mı?Yerden göğe kadar.Bunların hepsi dost serzenişi veya dostun dosta sitemi.Yani kardeşim zımnen diyor ki, "Ben Hınıs ve Hınıslıların derdi ile dertleniyor bir şeyler yapmaya çalışıyorum.Ama hemşehrilerim bana destek olacaklarına köstek oluyorlar.Yanlışı dile getirdiğim vakit ya beni desteklesinler yada ben yanlışsam doğru bir dille beni uyarsınlar." El hak doğru söylüyor kardeşim.Hınıs sitesinde yazan bir kardeşim,gördüğü yanlışları dile getirecek.Okuyan kardeşimde olumlu veya olumsuz düşüncesini belirtecek.Ama iki dilde kırıcı değil yapıcı olacak. Değerli Nihat kardeşim,bazen yorumlar kırıcı da olsa sizin doğruları yazacağınıza,üzülseniz bile devam edeceğinize inandığım için durmak yok yola devam deyip devam edelim.Elinize,yüreğinize, kaleminize sağlık.