Zaman ihtiyarladıkça insanlarda bu süreçten nasibini alıyor. Hayat geri dönülmesi mümkün olmayan bir tünel, bizler tünelin sonundaki ışığı görmek için çaba sarf eden işçileriz. Durmak bilmeyen ve coşkulu bir şekilde sürekli yol alan bir nehir misali durmadan akıp gidiyor yıllar. Hayatımızdan nehrin sularına kapılanlar yaşamımızın kalitesinde belirleyici oluyor.
Bu nehrin Hınıs ayağında yaşıyorsak zorluklar , umutsuzluklar ve nehrin sularına kaptırdıklarımız daha fazla oluyor. Çocukluğu ayrı, gençliği ayrı, ihtiyarlığı ayrı bir zorluk yaşatıyor insana.
Hayatımızın her safhasında anılarımızda gizli kalan izler,alnımızdaki çizgilerle şekilleniyor zamanla. İzler arttıkça geçmişi düşünmeden,anılarını tazelemeden edemiyor insan. Çocukluğunda peşine koşuşturduğu çember daha da anlam kazanıyor.Bir parça ekmeği paylaştığı dostlarını bir başka yâd ediyor.
Hayatın labirentlerinde dolaşmakla meşgul olan bizler, bu meşguliyet içerisinde dostlarımızı, çok şey paylaştığımız arkadaşlarımızı ve mazimizin bizlere bıraktığı güzel değerleri unutuyoruz.
Anılarımızı tazelerken fotoğraf karelerine takılan onca güzel şeyler var ki mazimizde. Kimi karelerin özelliğini yitirmeden günümüze kadar korunmuş olduğunu, kimi karelerin ise tamamen değişmiş bir değer olarak günümüze kadar gelmiş olduğunu görüyoruz.
Hiç unutmam. Kış ayının ortası ve aşırı soğuk geçen kışın etkisiyle soğuk iliklerimize kadar işliyordu. Gerçi iliklerimize kadar işlememesi kaçınılmazdı.Çünkü; kışlık ayrı, yazlık ayrı bir ceketimiz yoktu. Üzerimizde pardesu yâda montu ise daha ileriki yıllarda tanımıştık. Kahvaltımızın en alası fazla piştiğinden olsa gerek vitamin değerini yitirmiş bir yumurta, bazen de küflenmeye yüz tutmuş beyaz peynirden ibaretti. Dengeli beslenmek için çokta ideal bir menü olmasa da, bu menüden çoğu zaman öğlen yemeği olarak ta istifade ederdik.
Tüm bu imkânsızlıklara rağmen üzerimizdeki yazlık ceketin kollarını hava olsun diye dirseğimize kadar katlar, farklı olduğumuzu ortaya koymaya çalışırdık. Saçlarımızdaki limon suyunun pıhtısından artanlar görünse de, parlaklığı ayrı bir hava veriyor düşüncesiyle görmezden gelirdik.O günleri bugün düşününce içten içe tebessüm etsekte, içimizde ukde olarak kalan duyguları yaşayamadığımız için hayıflanmıyor da değiliz.
Dedim ya her şeye rağmen güzel günlerdi.
Huzurun fazla, ekonomik durumun iyi olmadığı bir dönemdi belki. Ancak her şeye rağmen dostluk, arkadaşlık, vefa gibi kavramlar her kesim tarafından kabul görürdü. İnsanlar hiçbir zaman yıkıcı olmak için çaba sarf etmezdi. Verilen sözler her ne olursa olsun yerine getirilirdi.
Söz namustu!
Bugünlerde hiç olmayan yardımlaşma vardı. Komşuların birbirini ziyareti vardı. Fakir gözetilirdi. Kin duymak ayıp sayılırdı. Belli kazanımları elde etmek için İftira, yalanlarla dolu kampanyalar düzenlenmezdi. İnsanlar daha mert ve daha dürüsttü.
Evet zaman ihtiyarladıkça çoğu şeyleride beraberinde ihtiyarlattı.Bizler için önemli olan geçmişten günümüze aktarabildiğimiz ve koruduğumuz ne kadar değer olduğudur.Neden mi? Çünkü değerleri canlı tutamadıkça yolumuzu bulmaya çalıştığımız labirentte kaybolur gideriz.
FACEBOOK YORUMLAR