Son dönemlerde medyaya yansıyan çocuk istismarı haberleri, artık sadece beni üzmüyor; yüreğime çöken kara bulutlar gibi, insanlığımdan, varlığımdan utanç duymama vesile oluyor. İçim öfkeyle doluyor. "Nasıl oluyor!" diye haykırıyorum kimi zaman evimin içinde, sesim çın çın inletiyor her tarafı. Nasıl oluyor da bir insan evladı, kendinden güçsüz bir başka insan evladına bunu reva görebiliyor. Hangi canavar hisler, hangi kuyruklu iblisler bu zulme, bu aşağılık düşkünlüğe evet diyor, kendini ikna ediyor ve bu eylemleri gerçekleştiriyor. İtiraf ediyorum. Benim aklım, havsalam almıyor. Bu iğrenç davranışların kökü nerededir. Bu sefil dürtülerin kaynağında nasıl bir eziklik yatıyor? Bunu bilmiyorum ve aslında da bilmek de istemiyorum. Çünkü bu telafi edebileceğiniz bir şey, küçük bir hata ya da kusur değil ki?
Her istismar, istismar edilen insan evladında derin bir acı çukuru açar. Çukur o kadar derin, büyük ve asla kapanmayacak kapasitededir ki, çocuk bu büyük yarayı bütün ömrü boyunca utanç içinde taşır. Buna travma deyip geçmek istemiyorum. Trajedi deyip kategorileştirmek istemiyorum. Bu meseleyi basite indirgemek olur. Bu meselenin özünü bir çuval gibi boşaltmak olur. Konunun uzmanları bu kavramları kullanabilir ama ben buna’’ ömür yarası’’ diyeceğim. Çünkü bu yara ömür boyu kanamaya devam eder.
Çocuk istismarı günahların en büyüğüdür dedim. Evet öyledir. Ama çocuk istismarı sadece günah kategorisi içinde değerlendirilemez. Çocuk istismarının yaygın olduğu bir toplum, ağzı ile kuş tutsa bile medeni bir toplum sayılmaz. Öyle sanıldığı gibi medeniyetin tek ölçütü demokrasi ya da hukukun üstün olduğu bir toplum düzeni değildir. Medeniliğin birincil ölçütü, çocuk sevgisi ve algısıdır. Çocukları sevmeyen dolayısıyla da çocukları istismara açık bırakan bir topluluk, bir devlet nasıl medeni olabilir ki?
Çocuk istismarı her şeyden önce bir hukuk meselesi değildir. Elbette hukuk çok gereklidir. Elbette hukuk bu işlerin faillerini cezasız bırakamaz ama nihayet hukuk son halka olduğu için iş işten geçmiş olacak. Hukuktan önce, algı, inanç, kültür ve davranış olarak çocuk istismarına şiddetle karşı çıkmalıyız. Şimdi algımızı, inançlarımızı kültür ve davranışlarımızı sınamak diğer bir deyimle test etmek için birkaç örnek vereceğim...
Basit bir matematik ve mantık oyunu oynayalım.
Diyelim ki; işinize gitmek üzere sabah dolmuşa bindiniz. Dolmuşta oturacak boş yerler var. Biraz ilerledikten sonra, dolmuş durdu yoldan iki çocuk aldı. Çocuklar ilköğretim öğrencileri. Paralarını verdiler ve son iki boş koltuğa oturdular.
Az ilerledikten sonra, dolmuş yine durdu, birkaç yetişkin yolcuyu daha aldı. Ama onlara oturacak yer kalmamış, ayaktalar. Derken dolmuş şoförü geriye dönüp, küçük çocuklara “gençler siz şöyle ayakta durun da teyzeler otursun” diyor. Bu durumda siz ne yaparsınız? Herkes gibi parasını vermiş, tutunacak yerlere yetişemeyecek kadar ufak tefek çocukları korumak için; ayakta yolcu alması yasakken, 2-3 lira daha fazla kazanayım diye çocukları yerlerinden kaldıran, direksiyonu elinde tutan şoförü uyarır mısınız? Yoksa camdan dışarı bakmaya veya telefonunuzla oynamaya devam mı edersiniz?
Dolmuş şoförünün davranışı düpedüz istismardır. Çocukların iyi niyetini, kendisine tepki veremeyeceklerini bilerek, sömürmek ve bundan birkaç ekstra yolcu parası kadar rant kazanmaktır.
Günlük hayatın içinde buna benzer binlerce istismar vakaları var. Sadece istismarın cinsel boyutu değil, bunların hepsi kendi başına istismar. Çünkü bu tip önemsenmeyen, görülmeyen, yok sayılan istismarlar bilinçaltına öyle bir işliyor ki, toplumda “zayıfsa ez, kullan geç” algısının tohumlarını saçıyor. Diğer yandan çocukların en temel ihtiyaçlarını (yaşama, barınma, sağlık, eğitim, oyun oynama, gülme hakları gibi) aksatmak, ihmal etmek veya yetişkinlerin lehine fayda sağlayacak şekilde kısıtlamak da çocuk istismarının en bariz örnekleri.
Küçük yaşta karın tokluğuna çalıştırılan çocuklar, “sen küçüksün, anlamazsın”diye susturulan çocuklar, aile içinde veya dışında duygusal olarak sömürülen çocuklar.. Mevki, ikbal uğruna anne-babaları tarafından kullanılan çocuklar..
Ailenin itibarı zedelenmesin diye ebeveynleri veya aile büyükleri tarafından törelere, kan davalarına kurban edilen çocuklar.. “Hem kendi kurtulsun, hem bizi kurtarsın” diye minicik yaşlarda varlıklı yaşlı adamlarla evlendirilen çocuklar... Toplum ve aile baskısı ile “ahlaksız” etiketi yemekle korkutulan, kendi kimliklerini yaşayamayan çocuklar.. Yetişkinlerin savaşlarında yaşamını yitiren, sakatlanan, evini ailesini kaybeden çocuklar... Temiz gıda, hava ve su kaynakları yetişkinlerin hırsları sonucu yağmalanan çocuklar...
Ve çocuk askerler.. Siyasi rant uğruna dağa kaçırılıp, beyinleri yıkanan çocuklar, eline silah verilip, zihnine de “kutsal bir neden” uydurularak kandırılıp savaşa yollanan çocuklar... Minicik zihinleri ölümü henüz kavrayamamışken “şehitlik”üzerinden kendilerine sözüm ona gelecek sunulan çocuklar.. Büyüklerin kanlı savaşlarında yitip giden çocuklar..
Ölümü kutsayan, yaşatmak için hayata hiçbir değer katamamış zavallı insanlar ve onların masumiyetleri barbarca iğdiş edilmiş çocukları... Ve onları pul gibi kullanan, harcayan devletler, politikacılar.. Keşke hiç olmasanız da çocuklar gönüllerince yaşayabilse ve umut olabilseler.
FACEBOOK YORUMLAR