Çocukken çoğumuzun oyuncak olarak kullandığı bumerang aslında Avustralya yerlilerinin (Aborjinlerin) bir silahı. Bir matematik, fizik dehanın ürünü! Avustralya yerlileri vakt-i zamanında bu alete öyle bir açı vermişler ki fırlatınca havada kocaman bir daire çizip, tekrar fırlatanın eline geliyor. Yerliler bu L şeklindeki aletin inceltilip bıçak gibi keskin hale getirilmiş demirden yapıp, ucuna da bir sap akıl etmişler ve avlanırken bir “geri dönüşümlü” silah olarak kullanmışlar.
Silahı fırlatınca çizdiği daireye denk gelen her şeyi biçiyor. Eğer bu dairede bir av yoksa fırlatana geri dönüyor, fırlatan hazırlıksızsa veya aleti havada tutamazsa, bu sefer kendi başını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.. Bu yönüyle sosyoloji ve sosyal psikolojinin literatürüne de geçmiş bu alet: Bumerang Etkisi..
Sosyal bilimciler, toplumsal-siyasal gelişmeler ya da olaylar arasındaki karşılıklı neden-sonuç ilişkilerini açıklarken “Bumerang etkisi” kavramını kullanırlar. Belli bir etkinin sonucunda ortaya çıkan tepkinin olumsuz olarak geri dönmesi, toplumsal-siyasal olaylarda genellikle “bumerang etkisi” olarak değerlendirilir. Bu anlamıyla bumerang etkisi, hedefine ulaşmayan bir girişim ya da mesajın geri dönerek, girişimi yapanı ya da mesajı vereni vurması demektir.
Her toplumun esasında birden fazla renkten, birden fazla sesten oluştuğunu biliriz. Üstelik bu bilgimiz toplumun daha derine doğru kendi içinde sarmal, dikey ya da yatay katmanlara bölündüğünü de söyler. Bir renk ve bir ses olarak bildiğimiz o ses ve renklerin kendi içinde atom parçacıkları gibi ayrıştığını da biliriz. Zaten bunu bildiğimiz için siyasete ve siyasal temsile ciddi bir değer biçeriz. Bunu bildiğimiz için sosyoloji başta olmak üzere toplumu anlamamızı kolaylaştıran bilimlere büyük paye biçeriz.
Aklı başında hiçbir siyasetçi, toplumun bu çok renkli ve çok sesli görüntüsünü bir bumerang darbesi ile tek biçimli hale getirmeye çalışmaz. Çünkü bu durum o toplumun ölümü olur. O toplum nefes alamaz hale gelir. O toplum böbrekleri alınmış bir diyaliz hastasına dönüşür. Rahatlayamaz ve kıvrana kıvrana çürümeye başlar.
Bir ülke medyasını tek sesli hale getirmeye çalışmak, toplumsal hayata bumerangla müdahale etmek demektir. Bir İskoç atasözü geliyor aklıma ‘’ aynı anda, aynı yerde, aynı şeyi söyleyen iki kişiden biri fazladır’’ der. Peki; kim ‘’fazlalık’’ muamelesi görmeyi içine sindirebilir? Kim sözünün değersiz ve işlevsiz olduğuna ikna edilebilir? Bu mümkün mü? Ben mümkün olduğuna inanmıyorum. Çok zorlarsanız tabiattaki her canlı gibi o insan da form değiştirir, kimlik değiştirir, yer üstünde size gücü yetmiyorsa yeraltına iner. Murad edilen bu mudur?
Medya gücünü tek elde toplamanın kime ne faydası olmuştur? Hatırlayın lütfen; 1994’ü. 1994 yerel seçimlerinde bütün medya Sayın Erdoğan’a karşı, tam gaz muhalefet ediyordu. Hiçbir basın kuruluşu, tek satırla bile ondan söz etmiyordu. Sonuç? Sonuç elbette Sayın Erdoğan’nın zaferi ile tescil edildi ve Belediye başkanlığı koltuğuna o oturdu.
2002 genel seçimler öncesini hatırlayın? Askeri vesayet neredeyse bütün medyayı tek sesli hale getirmişti. Peki, bunu yapan güçler muradlarına erdiler mi? Elbette hayır. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ticari nedenlerle medya ile ilgilenmeyi anlarım ama siyasi nedenlerle medyayı dizayn etmenin pek akıl karı olduğuna müsaadenizle inanmıyorum.
Bir endüstri olarak medya ile ilgilenmek, bunu bir ticaret nesnesi gibi görmek anlaşılır bir şey. Nihayet yürütülecek olan şey, bir ekonomik faaliyettir. Ama medyanın siyasallaştırılması kabul edilebilir değildir.
Unutmayın: Bumerang bir silahtır ve atıldığı yere tekrar dönüp, vuran bir nesnedir. Ait olduğu yere geri dönüp, vuran bir nesnedir de aynı zamanda.
FACEBOOK YORUMLAR