YAĞMUR YÜREKLİ ÇOCUK

Mahmut ABİŞ mahmutabis@hotmail.com
ABONE OL

 
                Hınıs, yakıcı güneşin hükmü altındayken, sıcaktan bunalan insanlar yağmur yağsın diye dua ediyordu.Bunaltıcı bir hava, nemle birleşince çekilmez olmuştu.Normalde bu aylarda Hınıs’a yağmur yağardı.Ancak ne hikmetse bu yıl yağmur fazla yağmamıştı. İnsanlar yağmur beklerken aniden  şiddetli bir şekilde dolu yağmıştı. Çarşı içerisindeki insanlar ansızın bastıran doludan kaça bilmek için kendine en yakın bulduğu kahvehanelere doğru koşuşturmaya başlamışlardı. Dolu gerçekten şiddetli yağıyordu. İnsanlar bu durumdan hararetli bir tartışma çıkarmıştı bile.”Ula nasıl yağir!””Bağ bostan getti valla”Hele otlarını biçmeyenler perişan oldi”Diye aralarında söylenmeye başlamışlardı.
             Kahve köşesinde herkes yağışın durmasını beklerken, elinde boyu kadar bir boya sandığıyla 8-10 yaşlarında elleri boyadan siyahlaşmış kar beyaz teni boya sandığının vermiş olduğu ağırlıkla kırmızıya bürünmüş bir çocuk içeri girdi. Doludan etkilenmiş, uzun saçlarından süzülen yağmur damlacıkları bedenine doğru yol almış gidiyordu. Islak gömleği yer yer vücuduna yapışmış, ancak bu durum onun umurunda değildi.
             Sırasıyla tüm masaları dolaştı. Bir umut ”Abi boyimmi?”diyerek bana seslendi. Bir yandan ayakkabımı boyatayım dedim, diğer yandan ıslak gömleğiyle karşımda duran bir çocuğu daha fazla alıkoymak istemedim. Boyatmazsam belki evine gider diye düşündüm.
             ”Oğlum yağmur dindi.Git önce şu üzerindeki ıslak elbiselerini değiştir. Sonra gel işine devam et. Bak hasta olursun” dedim. “ Yok, amca bana bir şey olmaz. Altı üstü gömleğim biraz ıslak, birazdan kurur.”Dedi.
              Bir şeyler için mücadele veriyordu.Yoksa bu ıslak elbiselerle neden çalışmak istesin ki..
             “Bir şartla ayakkabımı sana boyatırım.”  dedim.
              “Nedir abi?”
              “Biraz sohbet edersek ayakkabımı boyatırım sana.”
             “Ooo abi verecağın 500 lira iki saat tutacaksan beni.” Zaten yağmur yağmiş milletin ayakkabıları hep çamur olmuştur. Fırsat bu fırsat bir kaç ayakkabı boyaram. “ Dedi.
           Ağzından bir çırpıda çıkan bu sözler beni şaşırtmıştı.Bu yaştaki bir cocuğun söyleyeceği laflar değildi bunlar.
            “Tamam, bende sana geçen her on dakikada bir boya parası veririm.”Dedim.
             “Yav abi delisen sen. Bırak beni gidim işim gücüm var benim.”
             Senin amacın para kazanmak değimli? Sana ne!Ben sana ayakkabımı boyamış gibi para vereceğim.
            “Bak sonra paramı vermezlik etmezsen değil?”
            “Olur mu öyle şey bana güvenebilirsin.”Dedim Halen aklında, acaba dediği gibi bana fazladan para verir mi diye geçirdiği ve bana olan güvensizliği yüzünden okunuyordu.
             İsmin ne senin?
             Mehmet
             Kaç yaşındasın Mehmet?
             11
             Kimin oğlusun?
             ……..köylü …..un
             Okula gidiyor musun?
          Evet
            Boyacılığı okul harçlıklarını çıkarmak için mi yapıyorsun?
            Hem öyle hem de değil.
            Nasıl yani?
            Valla amca biz dört kardeşiz. Babam çalışamıyor. Ben ve kardeşlerim çalışıyoruz.
           Öteki kardeşlerin ne iş yapıyor?
            Bir abim kahvede çalışıyor. Bir abimde araba tamircisinin yanında, diğer abimde manavlara sebze gelince onları boşaltıyor.       
           Peki, baban neden çalışmıyor?
           Babam evde iki üç tane ineğimiz var onlara bakıyor. Bazen ineklerin sütlerini satıyoruz.
           Hım anladım. Peki, Memo köy mü güzeldi Hınıs mı?          
           Valla amca köyde güzeldi. Ancak Hınıs daha güzel. Köyde doğru düzgün arkadaşım yoktu. Para kazanamıyorduk. Hınıs ele değil. Abilerim ben babam herkes para kazanir. Üstelik buradaki okul daha güzel. İstediğimiz her şey var burada. Köyde iki ineğimiz vardı. Hınıs’ta da var. Ama burada hepimiz çalışıyoruz.
          “Peki, kardeşlerin okuyorlar mı?”
           “ iki abim okumuyor. Ben ve manavlarda çalışan abim okuyoruz.”
           Bu arada boya bitiyor.
               “Amca boya bitti. Bundan sonra boyamadan parami alırım. Bak söz verdin ha?”
          “Tamam, Memo anlaştığımız gibi. Hem ben peşin vereyim. Anlaşılan sen bana güvenmiyorsun.”Diyerek eline uzattığım 1 TL gözlerinin ışıldamasına yetmişti, Buldum bir enayi dercesine gözlerime baktı.Sonra anlamamam için gözlerini gözlerimden saklamaya çalışıyordu. Beş kg ‘lık boş salça kutusunu oturak olarak kullanıyordu. Belli ki rahatsız ediyordu.
         “Gel Mehmet karşıma otur. Çay içip sohbetimize devam edelim.”
          Muzip bir şekilde gülerek karşıma oturdu. Ayak ayak üzerine atıp çayımı alayım dedi. Girişken, yaşına göre olgun bir çocuktu.Belkide bu yaşlarda hayatın çemberinden geçtiğinden di bu tavırları. Çay önüne geldiğinde soğutmak için çay tabağına döküp bir müddet bekledikten sonra tekrar bardağa doldurdu. O anda içeriye bir başka boyacı geldi. Biri oradan seslendi.”Ula boyaci gel bunları boya”Boyacı kahvede oturmuş çayını yudumlayan Mehmet’e dönerek “Oğlum kormisan kahvede oturirsan milleti görmirsen.”Mehmet ciddi bir tavırla     “Oğlum sen işine bak. Ben oturduğum yerden para kazaniram. Sen get boya!”Dedi.Çocuk bundan bir şey anlamamış şaşkın bakışlarla “Atma oğlim nasıl olir.”
               Mehmet tüm ciddiyetini koruyarak “Senin aklın kesmez bele şeylere.”diyerek çayını yudumlamaya devam etti.
          Bana dönerek;”Abi beş yüz alim. Bak bir ayakkabı getti. Sen olmazsan onu ben boyamıştım.
          Haklısın Memo al.
          Peki, Memo günlük ne kadar kazanıyorsun?
          Valla belli olmir. Bazen beş, bazen, on Cuma günleri 20 değişir işte.
          Anladım.
          Tamam Memo. Bak seninle arkadaş olduk. Bundan sonra  okullar açılana kadar  çalıştığım işyerine her gün gelecek ve ayakkabılarımı boyayacaksın. Ama bundan sonra boyamadan para yok. Anlaştık mı?
         “Anlaştık amca.” Dedikten sonra hemen çayından son bir yudumu alarak benden aldığı paraları cebine koyup geri alacağımı düşündüğünden olsa gerek koşar adımlarla uzaklaştı.
          O uzaklaşırken ben tarifsiz düşüncelerle arkasından baka kaldım. Aynı yaşlarda ve ondan birkaç yaş küçük 3 çocuğum var. Onları Mehmet’in yerine koydum biran. Ve çocuklarım için hayatın ne kadar bonkör davrandığını anladım.
         Yağmurla tanıştığım Mehmet, giderken kafamda cevaplanması gereken ve vicdani muhasebe mi sorgulamamı gerektiren onlarca soruyla baş başa bırakmıştı beni.
         O günden sonra Mehmet’i bir daha göremedim. Verdiği sözü tutmamış, çalıştığım işyerine  gelmemişti. Kim bilir belki de fazladan verdiğim paraları geri alabileceğimi düşünmüştü.
 
Not: Mehmet, tanıştığım çocuğun gerçek ismi değildir. Mahlas isim kullanılmıştır.