Kaybederek kazanan parti...
AK Parti hakında bir şeyler yazmak istiyorum, ama nasıl yazacağımı bilemiyorum. Günlerdir düşünüyorum, 24 haziran seçiminden sonra bir AK Parti değerlendirmesi yapmak ve bu değerlendirmeyi kaleme almak…
Ama bir türlü kafamda şekillendiremiyorum. Bunun nedeni yeteri kadar bilgi ya da veriye sahip olmamam değil, tam tersine kurulduğu günden bugüne AK Parti serüvenini yakından takip eden ve AK Parti’ye dair onlarca yazı yazmış biri olarak sorunum; AK Parti ile ilgi bir yazı yazdığınızda devreye giren reflekslerin tahmin edilemez boyutu ile alakalı.
Bu refleksler tek boyutlu da değil. AK Parti’nin olumlu yanını yazmaya kalktığınızda birilerinin; AK Parti’nin olumsuz yanlarını kaleme aldığınızda da başka birilerinin saldırılarına hatta linçe varan suçlamalarına maruz kalabiliyorsunuz. Böyle bir negatif duygu selinde birşeyleri dile getirmek itiraz ya da memnuniyetini seslendirmek tam bir işkenceye dönüşüyor. Ve bizim gibi yazı yazmak ve konuşmak dışında başka bir mesleği ve becerisi olmayan insanlar için durum tam bir kabusa dönüşüyor. Hal böyle olunca bir yazı için bile günlerce düşünmek gerekiyor. Maalesef yaşadığımız durum bu.
Aslında kolay olan; hiç bir şeyi sorgulamadan yazmak, ya da hedefe birisini veya birilerini koyarak sürekli suçlamak, daha hazin olanı ise birilerini sürekli övmek veya tam tersi sürekli eleştirmek. Bugün genel olarak yazı dünyamız bu tür yazılarla dolu ve yazanlar açısından bir rahatsızlıkta yok görünüyor.
Bu durum fikir dünyasını çürütür. Doğru eleştiri ve doğru övgü ortadan kalkınca kalan tek şey fikirsizlik olmuş oluyor. Ve ne yazık ki uzun süredir devam eden bu atmosfer bu ülkeye hiç bir şey kazandırmadığı gibi kaybettiriyor, tabi görmek istiyenler ve bu ülkenin geleceğini düşünenler için.
Bu ruh hali ile bir giriş yapmak durumunda kaldım. Zannedersem benim gibi düşünenlerin sayısı milyonlar. Bu bir abartı değil. “Nereden çıkarıyorsunuz bu sonucu” diyenler olabilir.
Söyleyeceğim tek şey var kendilerine; sadece Türkiye’ye daha fazla düşünce ve özgürlük vadeden Ak Parti’nin son oy durumuna bakmaları yeterlidir diye düşünüyorum.
2014 yılının 10 ağustosunda tek başına yüzde 51 alan ve MHP dahil herkesin karşı ittifağına rağmen bu oyu yakalayan bir Erdoğan, 24 Haziran’da ancak MHP'nin desteği ile yüzde 52'yi bulabiliyor.
Bir diğer örneği ise 1 Kasım seçimlerinde yüzde 49’ları bulan bir AK Parti bugün ancak yüzde 41'leri yakalayabiliyor.
AK Parti sadece bir parti değil, o Türkiye’nin üzerine çöken tek sesli vesayet rejimlerinin sonunu getiren partidir aynı zamanda ve toplum AK Parti’nin varlığı ile düşüncelerini özgürce ifade eden bir durumu yakalamıştı. Onun için her kesimden oy alan tek parti olmuştur.
Eğer yüzde 49 dan yüzde 41 e düşen bir oy oranı varsa -ki bu yaklaşık 5 milyon insana tekabül ediyor ve ciddi bir rahatsızlığın ifadesi olarak okumak gerekiyor
Bu durumu metal yorgunluğu ya da “mesajı aldık gerekli önlemleri alacağız” düşüncesi ile geçiştirmek sadece sorunun bir bölümünü görmek demektir.
Değişen il başkanları ve değişen belediye başkanları hamlesinin bu sorunun çözümüne yardımcı olmadığını 24 haziranda alınan yüzde 41 ile görmüş olduk. Sorunun siyasi duruş, siyasi söylem ve siyasi hareket tarzı ile alakalı olduğu görülmelidir.
Aklıma son günlerde duyup çok güldüğüm bir Temel fıkrası geldi. Bu fıkrayı salt gülmek için anlatıyorum. Yukarıdaki karamsar havayı biraz dağıtır umuduyla sizi bir nebze olsun gülümsetmek istedim. Efendim; Temel Tıp Fakültesinden mezun olmuş ve muayenehanesinde ilk hastasını beklemektedir. İlk mezunlar için ilk tanı ve teşhisler büyük önem taşır. Derken biri kapıyı çalar. Gelen mahalleden komşusu Dursun Emicedir. Temel biraz rahatlar ve kendi kendine '' ben şimdi neyin var diye sorarım o da bana neyi varsa anlatır'' diyerek Dursun Emiceye sorar. Neyin var Emice? Üzerinize afiyet ben son günlerde ishal oldum Uşağımdır, der. Dursun Emice. Bu cevaptan sonra Temel hemen reçeteye ishal önleyici ilacın adını yazmaya koyulur. Ama bir türlü ishal ilacının latincesi aklına gelmez. Durumu kurtarmak için reçeteye Zanaks yazar.
Ertesi günü hastasının durumunu öğrenmek için köyün kahvesine uğrar. Dursun Emice oyun oynamaktadır. Yavaşça yanına yaklaşır ve Nasılsın Dursun Emice, yazdığım ilaç iyi geldi mi diye sorar. Dursun Emice, Bok içindeyim ama artık takmayarum der.