Bahçeli neden erken seçimde ısrar etti?
Siyaset bilimi, nükleer fizik kadar anlaşılmaz bir teori midir? Sadece siyasi metinleri içeren ve sadece bu metinlere indirgenen ve onların rehberliğinde uygulanan bir siyaset teorisinden söz etmek mümkün müdür? Esasen siyaset ilmini nükleer fizik teorisinden ayıran en önemli farkın, siyasetin ‘’sıradan’’ bir dile sahip oluşuyla açıklamak hiç yanlış olmaz.
Her şeyden önce kendinden menkul bir siyaset ilminin olmadığına kendimizi inandırmakla başlayabiliriz. Çünkü, siyaset ilmi kendini var edebilmek için bütün diğer insani bilimlerin hepsi ile hiç durmadan flört ediyor. Dolasıyla ‘’siyaset’’ nedir sorusu sırf bu yüzden, yanıtlanması en zor sorulardan biridir. Çünkü saf bir siyaset teorisi yoktur. Hayatın içinde varlığını sürdüren her şey bir bakıma siyasetin malzemesidir.
Benim siyaset ideolojisi olarak inandığım tek ideoloji var o da gerçeklerdir. Bana kalırsa siyasetin gerçeklerden başka da bir ideolojisi de olamaz. Gerçeklerin sıkı takipçisi olan biri, kendini her zaman siyasetin merkezinde bulur; dolayısıyla siyasetin merkezinde nelerin olup bittiğini de en iyi o anlar.
Şu klasik felsefi prensibi unutmadığımız zaman yani ‘’ belki, geleceği mota mot, birebir bilemeyiz ama geleceği öngörebiliriz.’’ Gelecek öngörülebilir bir olgular dizisidir.
Türkiye’nin ekonomik ve siyasal hayatını yakından izleyen biri, pekala bu ülkeyi bir erken seçimin beklediğini öngörebilirdi.
16 Nisanda 90 yıllık siyasi rejim halkoyu ile yasal olarak değiştirilmiş ama bir anayasal kimliğe kavuşturularak reel hale getirilememişti.
2015 ten sonra ülke tekrar şiddet sarmalına girmiş ve 15 Temmuzda bir darbe kalkışması yaşanmıştı.
15 Temmuz’dan bu yana ülke OHAL ile yönetilir hale gelmişti. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Suriye’deki gelişmeler ortaya bir ‘’Beka’’sorunu çıkarmıştı.
Bu gelişmelerin ilk faturası ekonomik hayata yansıdı ve kur baskısıyla ekonomi yönetilemez hale geldi. Afrin zaferinin ekonomik sarsıntıların altında ezilme ve yok olma ihtimali de görünür olmaya başlamıştı.
İşte tam da bu koşullarda varlığını sürdürmeye en çok ihtiyacı olandan erken seçim talebi yükseldi ve üstüne üstlük tarih bile verildi.
Daha önce ‘’ Ortak yaşam ve Erken seçim neden kaçınılmazdır’’ adlı yazıda bu durumu şöyle izah etmiştik;
"Bugünün siyaset denklemi içinde her ne kadar AK Parti’nin bir seçim zaferine ihtiyacı varsa, esas olarak seçimi erkene almak isteyen güç AK Parti değildir; yaygın inanışların tam aksine, erken seçimi talep eden, bunda ısrar eden güç MHP’dir. Çünkü iktidar olmayı varlık nedeniyle birleştiren güç, MHP’dir.
Devlet Bahçeli önderliğindeki MHP çok iyi biliyor ki, iktidar ve dolayısı ile devletin imkanları olmaksızın, bugünkü konumlarını bu siyasal konjonktürde korumaları ve sürdürmeleri mümkün değildir. O nedenle 15 Temmuz’dan bu yana MHP ciddi bir siyaset değişikliği içine girdi.
15 Temmuz FETÖ’cü darbe kalkışmasından sonra, devlet kurumlarından temizlenen FETÖ’cü kadroların oluşturduğu büyük boşluğu doldurmak amacıyla MHP, o güne kadar izlediği anti AKP-anti Erdoğan siyasetini hızla terk ederek, devlet kurumları içinde yeniden yapılanmayı öncelikle hedef olarak önüne koydu. Aslında siyaseten de başka alternatifi yoktu. MHP içindeki muhalifler uzun zamandan beri kazan kaldırmıştı. MHP tabanını ciddi biçimde etkilemeye devam ediyorlardı. Normal koşullarda yapılacak bir kongrede Bahçeli’nin koltuğunu koruması neredeyse mucizeye kalmıştı.
İşte bu koşullarda Devlet Bahçeli, 16 Nisan referandumuna giden yolu açtı. AKP ve Erdoğan arasında var olan bütün ihtilafları halının altına süpürdü. Amaç, AK Parti ile yakınlaşıp biran önce devlet kurumlarında yer almak ve bu imkanın verdiği güç ve enerji ile ömrünü uzatmak.
Anlaşılan o ki, MHP kendi stratejisinin birinci etabını başarılı biçimde sonlandırdı. AK Parti ve Erdoğan’ın güvenini kazandı. Şimdi sıra bu güveni siyasi bir temsile dönüştürüp kalıcı hale getirmektir. Bunun tek yolu da seçimlerdir.
Milliyetçi Hareket Partisi yapısal olarak, milletten çok devleti önemseyen bir karaktere sahiptir. Geçmiş siyasal pratiği bu tespitin yegane kanıtıdır. Kaldı ki 1977 ve 1999 seçim sonuçlarından sonra iktidara ortak olmanın getirilerini de yakında tecrübe etmiş bir partidir.
İkinci bir neden ise, İyi Parti’nin kurulmuş olmasıdır. Herkesin bildiği gibi İyi Parti esas olarak MHP‘in iç muhalefet partisidir. MHP’nin içinden çıkmıştır ve bugün MHP içinde yaşanan siyasi erozyonun biricik nedenidir. Aynı sosyolojiye seslenen bu iki partiden biri söz konusu sosyolojiyi temsil edecektir. Henüz İyi Parti, tam anlamıyla kurumsallaşmasını tamamlamadan bir seçime gitmek, MHP’nin siyasi taktiklerinden biridir. Bu taktik ve endişenin AK Parti saflarında da hissedildiği bilinmektedir."