DİK DİK DIRİİİŞK!

Galip SEVİNDİR hiniskultur@gmail.com
ABONE OL

Savaş; İnsanoğlunun yaratılışından itibaren hayatın bir parçası haline gelmiş,H.z.Adem’in oğulları olan Habil ile Kabil’in kardeş kavgası ilk fitili ateşlemiştir.
Âdem aleyhisselamla başlayan insanlık tarihi, onun oğulları, Hâbil ve Kâbil zamanında yeni bir boyut kazandı. Bu iki kardeşin zamanına kadar olan süreçte, Peygamber Âdem, her konuda insanlığın bu ilk nesli için hakem olmuş, her türlü yaşamlarını sürdürme şekillerini o öğretmişti çocuklarına… Hz. Âdem’in çocuklarından Kâbil zamanına kadar, onun bu hakemliği ve kurduğu düzen devam etti. Kâbil büyüyüp eşyayı idrak edince, babasının kurmuş olduğu bu düzene karşı çıktı ve kendisine verilen hakka kanaat getirmeyerek, kardeşi Hâbil’in de hakkını gasp etti ve onu öldürdü.(1)
Allah’tan korktuğu için kardeşi Kâbil’i öldürmekten çekinen Hâbil tipine karşın, hiçbir hak-hukuk tanımayan ve nefsi için kardeşi Hâbil’i öldürmekten çekinmeyen Kâbil tipi oluştu. Bu hareketiyle Kâbil, insanlık tarihinin ilk zalimi, ilk diktatörü ve ilk sömürücüsü oldu.(İ.Süreyya Sırma)
Ve açın insanoğlunun tarih serüvenini, savaştan geçilmez.İlk çağlardan tutunda, antik çağdan, yeni yüzyıla kadar insanoğlunun bir parçası haline gelmiştir gözyaşı, kan, ölüm..
İlkçağlarda taş,pala,sopayla başlayan savaşlar, zamanla ok,yay, kılıç halini almış,daha sonra da barutun bulunmasıyla top, tüfek, silah yoluyla serüvenine devam etmiştir.
Yakın yüzyılda ise (bu araçlar insanoğlunun “yok etme” hırsına yeterli gelmemiş olmalı ki) toplu ölümlere sebebiyet versin diye (literatürdeki ismi  “topyekün savaş” tır.) füze, kimyasal silah ve nihayetinde de "nükleer silah” üretmesiyle içlerindeki canavarı palazlamışlardır.
Uzaklara gitmeye hiç gerek yok,daha  son yüzyılda yaşamadık mı iki cihan harbini..
20. yüzyılda meydana gelen iki cihan harbinden ilki (Avrupa’dan başlayıp, kıtalararasına yayılmıştır.) 9 milyona yakın ölü,22 milyon yaralı, 8 milyona yakında kayıp ve esir bırakmıştır arkasından.. İnsanoğlu bu ölümlerle de yetinmemiş, bu savaş sonrası; “Milliyetçilik”, “Faşizm”, “Nazizm” gibi ideolojiler  türeterek, başka bir dünya harbine de(2.dünya harbi) sebep yaratmıştır.   
2.dünya harbi, insanlık tarihinin en kanlı savaşıdır.Savaşa katılan devletler tüm kategorik güçlerini bu savaş için kullanmışlardır.Nükleer silahların kullanıldığı yegane savaştır aynı zamanda.1945 yılının ağustos ayında Amerika B.Devletleri tarafından,Japonya’nın  Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılan atom bombalarıyla bu kanlı tarih son bulmuştur.2.dünya harbine 100 milyondan fazla askerin katıldığı söylenir..Ve nihayetinde 2.dünya harbinin arkasında bıraktığı kanlı leke; 70 milyona yakın  insanın ölümüdür.
Peki insanoğlunu bu kadar ölüm isteyip,savaşlara iten güç nedir acaba?
Değişkendir.Ama asıl amaç ilk paragrafta da bahsettiğimiz gibi “güç” savaşıdır.
Kimi, ırk’i güce dayanır..
Kimi, dini güce dayanır..
Kimi, ideolojik ve siyasi güce dayanır.
Kimi de, bu yüzyılın en önemli silahı olan “ekonomik güce” dayanır.
Kapitalist ve emperyalist dünyanın yegane silahı olan ekonomik güç, bu yüzyılda insanoğlunu daha bir canavarlaştırmış,ekonomik gücün itici çarkı olan yer altı zenginlikleri, insanoğlunu “petrol savaşlarına”  sürükleyip durmuştur.
Dünyadaki ekonomik gücü elinde bulunduran ülkeler,  “demokrasi ihracı” gibi bu yüzyılın en güzel hikayesini bularak, insanoğlunu felaketten felakete atmışlardır.
Bu hikayede en etkin kaynak petrol,en uygun yer Ortadoğudur..
Bu demokrasi ihracatçıları; her türlü haltı kendilerine mübah, demokrasi ithal edenlere de, en ufak bir şeyi, insan hak ve ihlali olarak görmüşlerdir nedense.
İsrail’in yaptığı her türlü barbarlık nefs-i müdafa, Filistinli taş atan her çocuk teröristtir bu demokrasi hikayesinde..
Abd’nin ortadoğu’da yavruladığı devlet olan İsrail, bu had bilmez politikalarını devam ettirdiği sürece hangi dünya barışından bahsedeceğiz acaba?
’’Komünist Enternasyonal’e katılmak isteyen her parti sadece aleni sosyal-yurtseverliği değil ikiyüzlü ve uyduruk sosyal-pasifizmi de teşhir etmek zorundadır; kapitalizm devrim yoluyla yıkılmadıkca hiçbir uluslararası hakem kurumunun, silahsızlanma hakkındaki hiçbir tartışmanın . Milletler Cemiyeti’ni ’’demoktatikleştirmek’’ üzere yeniden örgütlenmesi yolunda hiçbir girişimin insanlığı emperyalist savaşlardan kurtarmayacağı işçilere sistemli bir biçimde gösterilmelidir.’’(Lenin II.enternasyonel)
1934 ‘te II. Dünya savaşı’nın sonunda SSCB Birleşmiş Milletler’in kuruluşunda yer aldı. 1939’da SSCBile saldırmazlık paktı imzalandıktan hemen sonra. Nazi ordularının Polonya’ya girdiği gün  Dünya Barış Günü kabul edildi ve bu günün en hararetli taraftarları sosyalistler ve komünistler  oldu.
Daha dün Milletler Cemiyetinin demokratikleştirilmesi gerektiğini söyleyen sosyalist ve komünistlerin bu gün ki temsilcileri! Rusya ve Çin, şimdilerde birleşmiş milletler daimi temsilcisi hüviyetiyle dünya barışı için ne gibi katkı sundular acaba?
Suriye’de,İran’da hangi politikalar peşindeler bilenler bir adım öne çıksın..(herkes bir adım öne lütfen.)
Herkesin demokrasi hikayesi kendine özgü..Değil mi?..Ne güzel..
 
Şimdi şöyle dönüp bir çevrenize bakın
Her taraf da savaş çanları çalınıyor.Her taraf da kan kokusu var.
İran, Hürmüz boğazı’nda..
İsrail, Akdeniz’de..Ve tabi her yerde.
Amerika, Okyanus ötesini de aşıp tüm sularda..
Rus gemileri, Suriye’de..
Suriye tankları kendi şehirlerinde...
Irak’da her gün bombalar patlıyor..Yüzlerce ölü..
Mısır,Libya,Bahreyn,Lübnan…
Dünya kaynıyor ama, Ortadoğu her zaman ki gibi bir başka kaynıyor..    
 
Dünya yeni bir sahneye hazırlanıyor.
Emperyalist kan emiciler, yeni sıcak kan peşindeler şimdi.
Aslında kendilerinin tuzu kuru. Kendi halklarından binlerce km ötelerde deniyorlar bu tiyatroları.
Ellerinde menzilli füzeler, fırlat gitsin..Kimin kafasına düşerse bahtına..
Bu dünya sahnesi bana, yazı başlığına kullandığım cümleyle ilgili sahneyi hatırlatır.
Hani hatırlarsanız bizim Hınıs’ta “horoz kahveleri” olurdu.
Bir sürü insan, bir daire gibi dizilen sandalyelerde otururlardı.Ortada ring gibi etrafı çevrili bir alan; ”horoz ringi”
Horozlarını dövüştürürlerdi.
Horozlar saatlerce dövüştürülür, kan revan içinde kalırlardı..
Horozunun bozguna uğradığını gören horoz sahibi, kendi horozuna gaz vermek için bağırırdı.
Dik dik dıriiiişk!
Dik dik dıriiiişk!
diye..
Horozlarda alışkanlık olmuştu herhalde.Bu efelenme ve erkeklik narasını duyan horoz,kan revan içinde tekrar meydan da diklenirlerdi.Ve tekrar dövüşe dahil olurdu..
Şimdi etrafımız, bu horoz sahibi emperyalist ülkelerle dolu.
En güzel meydan da Ortadoğu..
Biz kadim Ortadoğu halkları da, meydanda kan revan içindeki horozlar.
Her gün kalktığımızda aynı ses kulaklarımızda,
Bazen bir ülke olarak,bazen bir halk olarak, bazen bir topluluk olarak bazen de kişi olarak, her gün bu gazı veriyorlar;
Dik dik dıriiiişk!

Ortalık kan revan içinde.. Bazen  sebep, din’dir..
Bazen bir ırk..
Bazen demokrasi,
Bazen de eften püften..
Ama amaç, yüz yıllardır hep aynı amaç,
ses aynı sestir;
Dik dik dıriiiişk..! 
 
Not: Yazıyla,1 Eylül Dünya Barış günü tesadüfen bir araya geldi.
Dünya barış günü kutlu olsun..!
Ne acı bir ironi..Değil mi?